12 Kasım 2010 Cuma

Gerçek aşk nedir diyenlere "Hüsn ü Aşk"


"Hüsn ü Aşk"
Benî Muhabbet (sevgi oğulları) adındaki Arap kabilesi içinde kabile büyüklerinden birinin bir oğlu; bir başkasının da bir kızı olur. Oğlana Aşk, kıza da Hüsn adını verirler. Kabilenin nişanladıkları bu
gençler, Edeb denen okulda Munlâ-yı Cünûn adındaki hocadan ders okudukları sırada birbirlerine âşık olurlar. Bazen içinde Feyz havuzu bulunan Ma'nâ gezinti yerinde buluşmaktadırlar. Buranın mihmandarı olan Suhan bilgili ve yol gösteren bir ihtiyardır. Kabilede Hayret adlı biri, iki sevgilinin bir arada
bulunmasına engel olunca birbirinden ayrılan aşıklar Suhan vasıtasıyla mektuplaşırlar. Aşk'ın Gayret adlı
bir lalası, Hüsn'ün de İsmet adlı bir dadısı vardır. Aşk, Gayret'in de yardımıyle Hüsn'ü istemeye gider.Fakat, kabile büyükleri, Kalb ülkesine gidip oradaki kimyayı getirmedikçe Hüsn'ü vermeyeceklerini söylerler. O da bunun üzerine Gayret'le yola koyulur. Yolda içine düştükleri derin bir kuyuda karşılaştık-
ları bir cadı bunları hapseder.
Bu sırada Suhan yetişir ve kuyu dibinde İsm-i A'zam (Allanın en büyük
adı) yazılı ipe sarılıp kurtulmalarını söyler. Buradan kurtulduktan sonra yollan Gam harabelerine uğrar.
Kış mevsiminin hüküm sürdüğü burada bir cadı Aşk'a gönül verir. O, kabul etmeyince Aşk'ı çarmıha
gerdiği sırada gene Suhan yetişir ve Aşk'a Hüsn'den bir kılıç ile bir at; Gayret'ede iki kanat getirir. Yolda
gulyabânîlerle savaşırlar. Bu sırada Ateş denizine rastlarlar. Cinler, onun kıyısındaki mumdan gemilere
binmelerini teklif ederlerse de kabul    etmezler. Buradan kurtulup Çin ülkesine varırlar. O sırada bir
dudukuşu şekline bürünen Suhan, Aşk'a, Çin padişahının   Hüş-Rübâ   adlı   kızına   kapılırsa   Zâtu's-
suver kalesine hapsedeceğini söylerse de o, Hüsn'e benzettiği Hüş-Rübâ'ya gönlünü kaptırır.  (Aşk
aldanmıştır.    Huş-Ruba onu sarhoş etmiş kılıcını elinden almıştır ve maddî varlığı, insan benliğini temsil
eden Zâtu's-Suver kalesine kapamıştır.) Gayretle burada mahbus kaldıkları sırada gene Suhan yetişir ve
Aşk'a kaleyi ateşe vermesini söyler. O da böyle yaparak kurtulurlar. Nihayet, kutlu bir sabah vakti
Suhan, bir hekim kılığında gelir ve Aşk'ı Kalb kalesine götürür orada Hüsn'ün sarayına   ulaşırlar. O anda
Hayret, İsmet, Munlâ-yı Cunûn ve diğerleri gelirler. Ma'nâ gezinti yeri de görünür, işte bu sırada Suhan,
cadıyı öldürenin, yolları temizleyenin, hekim  kılığına girenin hep kendisi olduğunu, Aşk'a yanlış yol tut-
tuğunu ve Aşk'ın Hüsn; Hüsn'ün de Aşk'tan ibaret olduğunu, birliğe ikiliğin sığmadığını anlatır. Sonunda
Hayret, Aşk'ı alıp Hüsn'e götürür ve gayp perdeleri (bilinmezlik, sır perdeleri) açılır. Aşk, Hüsn'ün kendisi
olduğunu anlar. Yani, kendisi kendisine kavuşur.
Hüsn ü Aşk  tasavvufî sembolik bir hikâye olup tasavvufta seyr ü sülûk'u yani dervişlikte
olgunluğa erişmek için takip edilen manevî yolculuğu anlatmaktadır. Lügatta seyr, yolculuk; sülük ta bir
yola girme, bir tarikata bağlanma anlamına gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle seyr ü sülük şudur
Tasavvufta Vahdet-i Vucûd inancına göre Mutlak Varlık telâkki edilen Tanrı'nın zâtî iktizâsı yani dileği
zuhur etmektir (meydana çıkmak). Bu zuhur, onun kendisini bilmesidir. Tanrının zuhura olan bu meyli,
kendinden kendine olan bir aşktır. Bu âlemin bir varlığı olan insan da insanlık suretine gelinceye kadar
Tanrının sıfatlarını yüklenerek önce, bilgi âlemine oradan göklere, sonra su, hava, ateş ve toprak denen
dört unsura, oradan cansızlar, bitkiler ve canlılar denen mevâlid âlemine geçmiş ve nihayet insanlık su-
retini kazanmıştır. Buna göre, zuhurun bir ucu Tanrı, öbür ucu insandır. İnsanın olgunluğa ermesi; aslı
olan Tanrıya ulaşması için insanlığa gelinceye kadar maddeten ne kadar âlemden geçmişse; bu sefer
manevî bir yolculukla insanlıktan Tanrı makamına yükselmesi, ulaşması gerekir, îşte seyr ü sülük budur.Bu manevî yolculuğa çıkmayanlar tabiat âleminde kalırlar.Manevî yolculuk ise o yolları bilen
birinin terbiyesine girmek; iradesini onun iradesine vermekle mümkündür. Tarikata giren bir kişi
bağlandığı şeyhin bilgi, irade ve kontrolü altında yaradılışın sırrını ihrâk etmeye çalışır. Mânevî yolculuğa
giren kişi, olgunluğa üç durakta, merhalede ulaşır. Birinci durakta bütün işlerin Tanrı işi olduğunu hayır,
şer, iyi, kötü diye bir şey olmadığını; ikinci merhalede bütün sıfatların Tanrının tek sıfatı olduğunu;
çüncü merhalede Tanrı zuhurundan ibaret olan kâinatın Tanrıdan ayrı bir varlığı olmadığını anlar, idrak
eder. Böylece, olgunlaşan insan, kâinatla Tanrıyı ayrı görmez; hiçbir şeyi inkâr etmemekle braber hiç bir
şeye de bağlanmaz.Manevî yolculuğa çıkan kişi yani sâlik bu devre içinde itiyadlarını, alışkanlıklarını terketmeye çalışır az yer, az içer, ibadet eder, zikirde bulunur,kendi nefsini daima kontrol altında tutar, tevekkülün,sabrın, kanâatin anlamlarını anlar.Bunlar, dayanılması müşkil olan şeylerdir. Fakat hakikatte birer
imtihandır. Sûfîyi olgunluğa hazırlayan ana esaslara tahammül edemeyen kişi yan yolda kalmış
demektir.Tasavvufî eserlerde bunlar, sâlikin karşısına çıkan engeller ve müşkiller olarak
tanımlanmaktadır.Hüsn ü Aşk'ta Aşk, bütün engelleri aşmış, olgunluğa ulaşmış ve hakikati anlamıştır.Bu bilgilerden de anlaşıldığına göre Hüsn ü Aşk'takı vak'alar ve şahıslar birer sembolden
ibarettir. Hüsn sevilen'i yani mutlak güzelliği; Aşk seveni yani dervişi, manevî yolcuyu; Mekteb-i edeb
(edeb okulu)dergâhı; Moll-yı Cunûn mürşidi; Suhan aracıyı, yardımcıyı; Gayret çabayı;  ismet
dürüstlüğü, Kalb kalesi gönlü; yoldaki olaylar, felaketler ve gam harabeleri tahammülü; Hûş-Rübâ
aklı çelen nefsi; Kalb kalesine yapılan yolculuk sâliktekî nefis mücadelesini ve tarîkatte çileyi temsil
etmektedir.
Eser:Hüsn ü Aşk
Yazar:Şeyh Galip

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MEB LGS DESTEK PAKETİ "ADANA" İNGİLİZCE SORULARI ÇÖZÜMÜ

Milli Eğitim Bakanlığı'nın mayıs ayında yayınladığı LGS çalışma soruları destek paketinde tüm ingilizce sorularının çözümünü bu video s...