30 Kasım 2010 Salı

Benim Adım Aşk

Benim Adım Aşk

Var mı beni içinizde tanıyan
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim
Kalmasa da şöhretimi duymayan
Kimliğimi tarif etmek zor benim

Bülbül benim lisanımla ötüştü
Bir gül için canevinden tutuştu
Yüreğime Toroslardan çığ düştü
Yangınımı söndürmedi kar benim

Niceler sultandı kraldı şahtı
Benimle değişti talihi bahtı
Yerle bir eyledim taç ile tahtı
Akıl almaz hünerlerim var benim

18 Kasım 2010 Perşembe

Bir iş mi Çok iş mi ? IQ mü EQ mü?

Hani derler ya bir işe ver kendini o alanda uzmanlaş diye.Bilmiyorum bu düşünce ne kadar doğru olabilir belki katılanlar olabilir ama ben sanki katılmıyorum.Çünkü artık günümüz dünyasında buna pek bakılmıyor sanırım.Mesela bir bilgisayar mühendisi alınacak işe şirket adamdan olduk olmadık her özelliği bekliyor,kaldı ki tüm vasıfları taşıyan birini bulmak o kadar kolay değil.Buna mütakip Türk insanında şöyle bir anlayış var bir adam alalım her işi yaptıralım ona."Az zamanda çok iş".Profosyonellik var mı yok mu bu anlayışta? Yok tabiki.Çünkü sen kod uzmanı bilgisayar mühendisi adamdan gidip adobe'nin tüm programlarını kullanmayı bilecek kıstası getirirsen orda biter işte profosyonellik.Ya adamlar işin kolayını bulmuşlar :)Ancak avrupada öğle değildir bu işler yine medeniyet ülkesini örnek veriyorumve içim acıyor aslında örnek verirken ama öğle.Orada her işin bir bileni uzmanı mevcut ve işler öğle yürüyor keşke bizde de öğle olsaydı...

12 Kasım 2010 Cuma

Yapamazsın dediler yaptık demek

Yapamazsın dediler yaptık
Hani duymuşsunuzdur ezel dizisinden ramiz dayının sözlerini" yapamazsın dediler yaptım,gidemezsin dediler gittim vuramassın dediler vurdum"...Aslında çok güzel bir itici güç bu cümleler ama kullanabilene tabiki.İnsanda irade sağlam oldu mu hele daha sağlam güzel yollar bulursun kendine.Gerçekten de insanların lafına kulak asmamak gerekir.Çünkü torba değil ki büzüle her kafadan ayrı bir ses çıkıyor.Bazen kimi dinleyeceğini sapıttığın zamanlar olabilir.İşte tek bir çözüm var ki oda kendi iç sesini dinlemek çünkü hesap vereceğin biri olmayacak hemde kendi kendine kızamassın ya çünkü kendi kararın birini de suçlayamazsın hem.Bakın bugüne kadar iyi yerlere gelenlerde dikenli yollardan geçmedi mi tabi her insan bir yerlere gelmek için bir şeylerin savaşını vermedi mi verdi elbette.

Gerçek aşk nedir diyenlere "Hüsn ü Aşk"


"Hüsn ü Aşk"
Benî Muhabbet (sevgi oğulları) adındaki Arap kabilesi içinde kabile büyüklerinden birinin bir oğlu; bir başkasının da bir kızı olur. Oğlana Aşk, kıza da Hüsn adını verirler. Kabilenin nişanladıkları bu
gençler, Edeb denen okulda Munlâ-yı Cünûn adındaki hocadan ders okudukları sırada birbirlerine âşık olurlar. Bazen içinde Feyz havuzu bulunan Ma'nâ gezinti yerinde buluşmaktadırlar. Buranın mihmandarı olan Suhan bilgili ve yol gösteren bir ihtiyardır. Kabilede Hayret adlı biri, iki sevgilinin bir arada
bulunmasına engel olunca birbirinden ayrılan aşıklar Suhan vasıtasıyla mektuplaşırlar. Aşk'ın Gayret adlı
bir lalası, Hüsn'ün de İsmet adlı bir dadısı vardır. Aşk, Gayret'in de yardımıyle Hüsn'ü istemeye gider.Fakat, kabile büyükleri, Kalb ülkesine gidip oradaki kimyayı getirmedikçe Hüsn'ü vermeyeceklerini söylerler. O da bunun üzerine Gayret'le yola koyulur. Yolda içine düştükleri derin bir kuyuda karşılaştık-
ları bir cadı bunları hapseder.

Sevdiğin işi yapmak

Hiç başınıza geldi mi bilmiyorum herşeye karşı çıkıp budur demek inandığınızın arkasında durmak.Ne kadar heyecan verici birşey ve ne kadarda ağır ve zor birşeydir o başkaldırı.Düşüncen yanlış bile olsa arkasında durabilmekten bahsediyorum.

İnsan neden sever

Doğanın kuralı olsa gerek sevmek ,sevilmek birlikte olmak.Muhakkak ki yalnızlık Allah'a mahsus.Tabi neden seviyorsun denildiğinde beşeri dünyada beşeri cümleleri duymak kaçınılmaz cevaplardan olacaktır.Mesela çok cana yakınsın,yada çok iyisin,komiksin,neşelisin,...uzatılabilir.Ama azdır şu cümleyi kurabilecek düşünebilecek kişi sayısı

11 Kasım 2010 Perşembe

Bizim zamanımızda bayramlar daha güzeldi

Bizim zamanımızda bayramlar daha bayram,sevgiler daha sevgiliydi,aşıklar daha deli.Bu cümleleri duyuyorsunuz daima duyacaksınız da halen.Peki neden bu eskiye duyulan özlem kaybettiğimiz değerler mi var acaba?Ki kesinikle var eskiden daha güvenli bir hayat varmış osmanlıda döneminde insanlar rahat rahat evlerinin kapılarını açık tutarlarmış.Hatta Osmanlı toplumunda, cami ve bazen de büyük meydanlar ile imaret ve kütüphane gibi sosyal hizmet veren mekanların önlerinde veya yan taraflarında bir buçuk veya iki metre yüksekliğinde granit veya granit görünümünde, üst tarafı oyulmuş bir taş bulunurdu.

Bir yerinden bir parça kopar

Bir zaman bir an olabilir bu olay.Adının ne olduğu hiç önemli değildir.Sanki vücudundan bir parça kopmuş gibi olur.Eksikliğini her yerinde hissedersin.Üzülmek mi yok daha da içerde yanan bir alev topu olur yüreğin.Çığırsan da fayda etmez.Hasretle özlemin buluştuğu o heyecandan daha heyecanlıdır.Korkudur belki,belkide en büyük acıdır hiç tatmadığın.Çözümü yoktur dersin,sonu gelmeyecek dersin,yaşam durur gibi olur ama devam da eder bunu da bilirsin.Acı ile yaşayayım dersin oda olmaz dayanmaz da yürek yandıkça yanar.

Ne istediğini biliyor musun?

Yol Ayrımlarında Kalmak
Ey dostlar kim ne istediğini bilmiyorsa onlara bu soruyu sorar mısınız?"Ne istediğini biliyor musun?"Gerçekten hayatta en kritik sorulardan birisi bu herhalde.Ne istediğini bilmemek amacı olmadan sadece yaşamak kişinin mantık sürecinin oluşmamasına ve bir yaprak misali küçük rüzgarlarda bile oradan oraya savrulmasına yol açıyor.

Aynanın iki yüzü

Hani aynaları bilirsiniz onlara baktığınızda kendinizi görürsünüz.Kendinize baktığınızda onu gördüğünüz gibi.Ne gariptir değil mi dış görünüşü fevkalede yansıtıverir aynalar.Keşke herşey aynalar gibi olsa dersiniz.A ise a B ise b gibi temiz,saf ve gerçek.Hani içini de yansıtsa keşke değil mi aynalar ,insanın içinide gösterse,kalbinide gösterse gizli saklı düşmanlıklarını,kıskançlıklarını ,hatalarını,sevecenliklerini, keşke.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Hayattan acı bir anı





Tarih 19 mayıs 2010 saat 11:30 Hayat defterinde sayfası hiçbir zaman kapanmasın diye Hasan Arslan için yazılan bir anı…



Gece geç yatmıştım sabah 11′e kadar uyumuşum.Derken kalktım acaba ne yapsam diye bakınırken telefonuma bir mesaj geldi.Gözlerimi daha yeni yeni açıyorken uykulu bir halde mesajı okumaya çalıştım.Bir arkadaşımdan gelmişti mesaj “Kenan sana kötü bir haberim var Hasan ‘ı kaybettik”yazıyordu mesajda.O an beynimden vurulmuşa döndüm hemen hastaneye gitmek için yola çıktım.Yola çıktım çıkmasına da her adımda göz yaşlarımla ile beraber yürüyordum.Her adımda o küçük Hasan’ı düşündüm.Peki kimdi bu evlat neden bu kadar üzüldün diyenler var sanırım.Ben Hasan’ı 2009 yılında topluma hizmet dersi kapsamında hastanede tanıdım.Hasan lösemi hastasıydı ben onun yanında ona resimler çizdirerek ona en sevdiği şeyleri yaptırmaya çalışıyordum.Hayata tutunmasını,hep ışıl ışıl gülen o gözlerinin ve ılık ılık gülen kahkalarının hiç susmamasını istiyordum.Onun yaşama tutunmasını istedim hep.Daha 11 yaşında idi daha göremediği şeyler vardı,daha denizi bile görmedi belki aşkı bile hissedemedi,sahalarda doya doya koşamadı belki de…
Hasan Arslan soy ismi gibi arslandı ama hayata yenik düştü.Tabi sorgulanamayacak kadar katı bir halden bahsediyorum katı ve bir o kadar da soğuk bir kelimeden ölümden bahsediyorum.Bizlere ne kadar uzak dursa da aslında hep yanımızda kol gezen ölümden.
Soluk soluğa hastaneye vardığımda yine aynı dersi alan arkadaşlarım orada beni bekliyordu.Hocamız gelmemişti.Soğuk bir selamlaşmanın ardından ben hep susa kaldım.Birkaç dakika sonra hocamız gelmişti ve acile doğru gittik Hasan’ın annesi ve yakınları orada hüzünle bekliyordu.Annesine doğru gittik arkadaşlar başın sağ olsun dediler ve ben dondum kaldım sadece.Nasıl diyebilirdim ki başın sağ olsun önce eşi terk etmişti ayrılmışlardı sonra Hasan’ı da gitti annenin.Bu durumda sadece baktım soğuk rüzgarın sesi ile göz yaşlarım birbine girdi biraz arkaya gittim kimseler görmesin istedim gönüldeki yangının sonucu olan o göz yaşlarımı.Ben dalmış uzaklara bakarken ardından ne diyeceğimi bilemeden Hasan’ı aldılar götürdüler memleketi Bozhüyük ‘e.
Soluk soluğa hastaneye vardığımda yine aynı dersi alan arkadaşlarım orada beni bekliyordu.Hocamız gelmemişti.Soğuk bir selamlaşmanın ardından ben hep susa kaldım.Birkaç dakika sonra hocamız gelmişti ve acile doğru gittik Hasan’ın annesi ve yakınları orada hüzünle bekliyordu.Annesine doğru gittik arkadaşlar başın sağ olsun dediler ve ben dondum kaldım sadece.Nasıl diyebilirdim ki başın sağ olsun önce eşi terk etmişti ayrılmışlardı sonra Hasan’ı da gitti annenin.Bu durumda sadece baktım soğuk rüzgarın sesi ile göz yaşlarım birbine girdi biraz arkaya gittim kimseler görmesin istedim gönüldeki yangının sonucu olan o göz yaşlarımı.Ben dalmış uzaklara bakarken ardından ne diyeceğimi bilemeden Hasan’ı aldılar götürdüler memleketi Bozhüyük ‘e.
Hasan sen yol arkadaşımdın benim.Seni çok seviyorum.

Sen gitmedin aslında burdasın işte bu mısralarda bu Hayat defterinde senin yerin hep burada olacak.Selametle Hasan…

Hak ediş


Hiç düşündünüz mü nelere sahibim ben diye yada ben neyi hak ediyorum diye kendinize sordunuz mu?Belki de sordunuz yada umarsızca şıp şıp damlayan zamanın içinde bu tür sorulara yer veremem deyip geçtiniz.Sizce hak etmek ne demektir? Belki de çabaların duaların birleşiminin eldesidir,hak ediş.Peki hak ettiğim halde bana bu mu layık görüldü diyenlerinizde var mıdır? desem olasıdır evet sözcüklerini söyleyecekler.İnsan çalışır çalışır da emek verir ya ben en iyisini hak ediyorum dercesine haykırır dağa taşa sonra susar boynunu bükerek hayırlısı buymuş der yada nasip de yoksa olmuyor işte der yaşlı gözlerle kendini avutacak şeyler arar.Kimileri dinine sarılır inancı ile bütünleşir,kimileri yas tutar da tutar,kimileri derdini içini döker, kimisi içine atar,devamı var olan yüzlerce örnekler vardır benim sayamadığım sizlerin bildikleri ve bilmedikleri kadar fazla sayıda.
Kuşkusuz iki yol vardır aşılacak birincisi çalışıpta elde edemediklerimiz diğeri ise çalışmaya gerek olmayan kader, kısmet diye tabir ettiğimiz durumlar.Önce çalışıpta kaybettiğimiz durumlardan bahsedelim.Hani şu örnek vardır öğrenci düşük not aldığında arkadaşlarına ya da ailesine “hoca bana taktı yada hoca 30 vermiş bana” der.Halbu ki yüksek not aldığında benden iyisi yok dercesine 100 aldım der göğsünü gere ortalıkta dolaşır hoca vermedi ben 100 aldım cümlesi onun hayatı algılayış biçimidir o an.Durun yada tam bir yılını yada birkaç yılını öss yollarında çürüten dirseklere ne demeli herkez bir umutla çıkmıyor mu yola kaç kişi istediği yere gidiyor? Ben bunu mu hak ettim yaaa diye isyanlara ne demeli!
Kim neyi hak ediyor onu kim biliyor ? Sizce dünyada gerçek adalet mi var ?
Kimin neyi hak ettiğini kimse tahmin bile edemez.Eğer aman tanrım filmini izlediyseniz orada çok iyi açıklıyordu aslında.Herkes dua ediyor herkes çalışıyor ama kime neyi vereceğini bilemediğin durumlar oluyor bazen işte insan tanrı olursa ne olur sorusunun cevabı o filme yansımış kısmen.Bir başka yerden yaklaşırsak eğer herkes emek verip en iyisini hak ediyorsa yoksul çaresiz insanların suçu ne yada doğuştan engelli doğanların suçu ne?Alın size gerçek adaletsizlik,belki de ibretlik durumlar.

Durun size çalışıp da elde edilmeyecek durumu söylemedim.Nedir o ? Kuşkusuz yer yüzüne gelmiş ve gelme sebebimiz olan ilk insandan son insana kadar devam edecek olan bir duygudur aşk.Herkes en güzeli için dua eder içten içe ama gelmez de meret kimilerine uğramaz bile esmedi yine der yada yanlış dallarda bulur kendini.Sonra da umduğunu bulamayanlar aşk da neymiş ya yalan o der .Yada bu duygu ile ömür boyu güzel cümleler kuranlar vardır en güzeli yaşayanlar.Ya hüsranla bitmiş olanlara ne demeli bir daha tövbe diyenlere .Hadi bakalım bunca şey dedin yeter artık sadede gel diyenler mi oldu yoksa ?
Sadede gelecek olursak elbette şu hayatta inişli çıkışlı anlarımız olacak zaten düz gidiyorsa bir sorun vardır.Ve elbette kaybettiğimiz anlar olacak,kazandığımızın sarhoşlukları da ama ne olursa olsun bu hayatın anlamı budur deyip gelip geçecek herşey.Ne güzel sözler vardır belki benimde bilmediğim kurmayı bile beceremediğim ama en güzel sözler kuşkusuz her insanın kendine kurabildiği kendine ait olan sözlerdir herkesin kendine ait sözlerle buluşup onlarla yaşaması dileğiyle…

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Hayat Defteri


Uçsuz Kalemde 3 Uç
Merhaba hayat defterine hoşgeldiniz…
Acaba” Hayat Defteri “diye mi diye başlık atsam mı dedim ama sitenin adı hayat defteri zaten deyip bir anda aklıma geldi ki kalemsiz defterin hiçbir anlamı yoktur.Nasıl bir kalbi iki kişi paylaşıyorsa ve “bunun adı aşksa”, nasıl dünya ayrılmaz iki yarım küre ile tam bir bütünse ,nasıl et tırnaktan ayrılmıyorsa işte kalem ile defterde böyledir.
Hayatta herkesin kendine ait bir defteri ve bir uçsuz kalemi vardır.Sakın benim yok demeyin siz doğar doğmaz elinize verilir zaten bu.Defter hayattır ,kalem yaşananları özetleyen yeminli katiptir.

MEB LGS DESTEK PAKETİ "ADANA" İNGİLİZCE SORULARI ÇÖZÜMÜ

Milli Eğitim Bakanlığı'nın mayıs ayında yayınladığı LGS çalışma soruları destek paketinde tüm ingilizce sorularının çözümünü bu video s...